27 Eylül 2012 Perşembe

Hayal Zaman İçinde....

Evvel zaman içinde, insanlar daha birbirlerini kırmaz, kıskançlıklar ortaya çıkmaz, aldatmalar yaşanmaz, dedikodular abartılmaz ve insanların özel hayatları bu kadar orta malı olmazken , Pembe isimli bir genç kız yaşarmış.Bu kız yaşamaktan çok zevk alırmış.Yaşamak derken öyle hafif bir şeyden bahsetmezmiş.Yani zeytin bile yiyorsa çekirdeğini çıkarıp atarken bile aldığı keyfi düşünür , kendine anlatır dururmuş.Bir gün bu kız kendine bir hayal kurma hakkı tanımış.Yani aslında zaten yeterince mutlu olduğunu düşünüyormuş ama ara ara kendine böyle haklar verip daha fazlası ne olabilirdi diye düşünme fırsatı yakalamayı planlamış.Her neyse .Oturmuş, saatlerini harcamış, yazmış, çizmiş , ölçmüş, biçmiş ve muhteşem bir hayal kurmuş.Bu hayal o kadar muhteşemmiş ki imkansızlığını bildiği gibi bir de bunu kimseye anlatıp başkalarının hayalini gerçekleştirmesini istemiyormuş.Düşünmüş taşınmış, ne yapsam da bu hayali insanlardan saklasam diye. Bir gün kırda uzanmış yatıyorken içi geçmiş uyuyakalmış.Hayalini rüyasında görmüş ve biraz da orada dallandırıp budaklandırmış.Sonra hava kararmış.Pembe mahmur mahmur gözlerini açmış , ovuşturmuş, etrafına bakınmış ve akşam olduğunu, saatlerdir orada öylece uyuyakaldığını fark etmiş.Önce her şey normal gibiymiş.Sonra bir anda bir eksiklik hissetmiş.Hayalleri...Hayalleri rüyasının içinde kalmış meğer.Bir anda her yanını korku kaplamış.Nasıl çıkaracağını düşünmeye başlamış.Gözlerini kapatmış tekrar uyumaya çalışmış.Saatler sürmüş yeniden uyuyakalması.Gece yarısı kalktığında hayallerinin yine onun kontrolünde olduğunu hissedince rahatlamış.Uyku uykunun mayasıdır ya...Tekrar esnemeye başlamış ama bir yandan da uyumaktan korkuyormuş ya yine kaybedersem hayallerimi diye.Sonra almış ellerini başının arkasına uzanmış yeniden ve hayallerini saklayacağı bir yer bulmaya çalışmış.Gözlerini tepeye dikip yıldızlar bu gece ne güzeller diye düşünürken aklına birden parlak bir fikir gelmiş. İşte, demiş.İşte buldum hayallerimi nereye koyacağımı.Yıldızları çok mükemmel bulurmuş.Parlak, güzel, ulaşılmaz ve esrarengiz..Kendine kimseyi yaklaştırmaz ve sessiz.Gözüne kestirdiği bir yıldızın köşesine bağlamış hayallerini sıkıca. Sonra inmiş yeryüzünden onların boşlukta salınışını seyretmeye başlamış.Hayallerini kaybetme korkusu olmadan , içi rahat uyuyakalmış sonrasında ama sabah kalkmış ve yine bir eksiklik.Hayallerini yıldızlara bağladığını ve gece olmadan onları göremeyeceğini hatırlamış.Demiş ki bu böyle olmaz. En iyisi ben bir kaç güzel hayal daha kurup onları da güneşin ışınlarından birinin üzerine bırakayım. Yapmış da.Nasılsa ona da kimse ulaşamazmışBir gün çok sevdiği bir şarkıyı dinlerken aklına hayallerinin gelmesi gerektiğini fark etmiş, şarkı onu anlatıyormuş ve hayalleri de bunun içinde olmalıymış.Sonra gitmiş notaların arasına da sıkıştırmış hayallerini.Müzik de evrenseldir ya. Bu sefer tüm dünya yavaş yavaş duymaya başlamış Pembe'nin düşlediklerini.Yorumlar yapmışlar, acımasızca eleştirip, aynısından onlar da sahip olmaya çalışmışlar. Bazıları hiç duymamış gibi yapıp aynı hayali gerçekleştirmiş, bazısı da Pembe'nin gözüne soka soka o hayalleri o yıldızlardan indirmiş. Ağlamış Pembe, bir de çok sinirlenmiş. Halbuki onu yeryüzünden ayıran ve gökyüzüne ulaştıran tek şey hayalleriymiş.Susmuş, konuşmamış bir süre kimseyle ama öyle de hayat yaşanmaz diye düşünmüş bu sefer de ....Yeniden kurmaya başlamış hayal ama bu sefer kendi kalbinde ve beyninde. Çünkü biliyormuş artık en gizli yer kendi içinde...
                                                                            YAĞMUR ŞİMŞEK


21 Eylül 2012 Cuma

'Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun' Aldous Huxley.

'Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun' Aldous Huxley.

Konunun içindeyken hep dışında kalıyorsun.Tam bir şey söyleyecekken aslında anlamayacaklarını biliyor, susuyorsun.Dinliyorsun, görüyorsun ve konuşmuyorsun...Sonra bazen durakta otobüs beklerken bile iki adım uzakta duruyorsun.Olan biteni biraz da dışarıdan seyrediyor gibi anlaşılıyorsun.Partileri kaçırmıyorsun, ama aslında bir türlü parti insanı olamıyorsun, eksikliğini de duymuyorsun.Ne bileyim kahkaha atarken aynı şey için atmadığını, rakını tokuştururken aynı duruma şerefe demediğini, ağlarken bile gözyaşının kimseye gitmediğini biliyorsun...Saçları hep aynı oluyor etrafındakilerin, giyimleri, kuşamları vs.Sen bir gün uçarı bir renk giysen,saçını yanda değil de tepede birleştirsen garip kişi oluyorsun...Numaralı gözlük takanlara 'dört göz' veya 'optik' devri geçti artık...Bazen sözde 'cool' görünmek adına gözlük takanlarla haşır neşir oluyorsun.Bir masada otururken,diğer masadaki arkadaşına, hatta pardon bütün dünyaya benim arabamın markası 'bu' diyerek kendini sözde 'yücelten' lerle aynı kahveyi içiyorsun. Sen aldığın her yudumda farklı bir düşünceye bürünürken, kafanı kaldırıyorsun  ve içinde bulunduğun dünyanın kolay kolay  değişmeyeceği bilincine varıyorsun...Karşıdan gelirken  yüzüne gülen, seninle muhabbet eden, bazen yanında olup yardım elini uzatan kişilerin, aslında arkanda olup, farklı planlar yaptığına da şahit oluyorsun...Yani iyi niyet perilerinin gerçekte o kadar da iyilik yapmaya niyetli olmadığına kanaat getiriyorsun.Bazen birisiyle sırf muhabbetini sevdiğin için oturup , konuştuğuna kimseleri inandıramıyorsun...Bunun için bir kaç kez uğraşıyorsun, sonra 'amaaann' deyip bırakıyorsun.Zaten o kimselere kulak asan insanları da hiç samimi bulmuyorsun.Zamanım boşa gitmesin diyor, bulabildiğin her şeyi bir anda çizelgene sıkıştırıyorsun.Böylelikle gereksiz düşüncelerle beynini doldurmuyorsun.En azından bunun için uğraşıyorsun.Yoruluyorsun, üzülüyorsun, elbet bazı şeyler yaşıyorsun ve nedenlerini pek belli etmeden insanlara gülümsemeye devam ediyorsun.Sonra gün geliyor bu gülümsemen yüzünden de yerin dibine sokuluyorsun.Olaylar olayları, günler günleri, insanlar insanları izliyor ve sen kimseye güvenmez hale geliyorsun....Haklısın.Aslında bazen kendine yazık ediyorsun.Sen de çok mathaf bir şey olmasan da, onların da olmadığını biliyorsun.Yani onlardan ayrı yaptığın üç beş sana göre 'yararlı' veya 'anlamlı' uğraşın ve düşüncenin seni onlardan ayırdığını düşündüğün gibi ,  onlar açısından tüm bunların bir önemi olmadığını da biliyorsun.Hayır zaten o kadar da önemi olmasın...Kendini farklı hissediyorsan, bil ki yalnızsın.Geçmişi düzenleyemiyorsan, bir de gördüğün karakterleri oturtamıyorsan bedenlerine, bırak onlar da öyle dağınık kalsın..
                                                                                      YAĞMUR ŞİMŞEK


16 Eylül 2012 Pazar

Su ile Sarp Bir Gün Kahve İçerler..

 Oğlan, 'bence bir kahve icelim ' dedi.
 Kızın kahveye bayıldığını bildiğinden.
 Kız oralı olmadı.Sessizliğini korudu.
 Sonra oğlan iki kahve söyledi.
 Kız atıldı hemen, 'Sütsüz' dedi.
 Sonra  yine sus pustu ikisinin de gözleri.
 Oğlan içinden 'Elini tutmaya çalışsam, yani elini tutsam, o tutmak ister mi?' diye geçirmekteydi o sıra.
 Ama cesaret edemedi.
 Kız ellerini hiç sevmezdi zaten.
 Oğlan için o ellerin Su'yun elleri olması yeterliydi.
 Sonra kahveleri geldi.
 Sütsüz olanı çekti kız önüne.
 Bir yudum aldı.Oğlan da öyle.
 Sonra oğlan nedendir, cesaretlendi bir an.
 Bir fotoğraf çıkardı, 'Tam 10 sene olmuş Su bak!Ne tatlı gülmüşsün o zamanlar.'
 Susmadı sonra oğlan.
 'Neden bugünü seçtik yeniden görüşebilmek için.
  İçim acıyor.
  Aslında hep benimleydin hayallerimde benimdin..
  Nerelere nasıl gittin, yok hiç bir fikrim.
  Sahi neredeydin Su.
  Nerelerde yedin yemeğini, aldın uykunu?'
  Su, kafasını kaldırıp bir süre gözlerinin içine baktı Sarp'ın...
  Bir süre birbirlerine bakakaldılar.
 'Öyle olması gerekiyordu.' dedi.
 'Ben kendimi bulamıyordum bir şekilde ve seni o kaosa sürükleyemezdim.
  Belki seninle tamamlanabilirdim ama seni buna alet edemezdim.
  Gittim Sarp, çok uzaklara gittim..
  Belki bir uçakla gelebilmene bakardı ama aynı şehirde olsak bile uzağındaydım aslında.
  Her geçen gün aklımdaydın, sözlerin hep başucumda...
  Sesin kulağımda, kokun yastığımda, dokunuşların yanağımda...
  Ben de kolayca dönüp gidemedim aslında.
  Ne zaman uykuya dalacak olsam oturup sana anlatmaya çalıştım hep...
  Her şeyi, sebeplerimi, hayatımı, karışıklığımı.
  Hep anlattım..
  Duymasan da hissedersin, anlarsın sandım.
  Çünkü aramızdaki bağa hep inandım ben..
  İnanmasam, inanmasak şu an karşımda oturuyor olmazdın zaten.
  Sarp tıkandı bir süre, bir şey diyemedi...
  Bunca yılın Su olmadan geçmiş olması onu çıldırtıyor gibiydi...
  Ve bundan sonrasında da Su ile beraber geçmeyecekti, bir şekilde emindi.
  Öyle ya , elini tutacak cesarete bile sahip değildi ki...
  Yalnız anlamadığı bir şeyler vardı.
  Su neden hayatını  10 yıl önce karar verdiği gibi yaşamak istemişti.
  Sebepsiz, yersiz, dengesiz bir fırtınaya sürüklenip gitmişti.
  Kendine gelebilmiş miydi?
  Zannetmiyordu Sarp.
  Ne acıydı.
  Lezzetli bir yemek olduğunu bile bile bir lokma bile tadamamışlardı birbirlerinin hayatlarından.
  Belki her şeyi tüketip mahvetme korkusundan,
  Belki de aradıkları kişiyi çok erken bulduklarını sanma kaygısından.
  Açıkçası ikisi de farkındaydı her şeyin
  Aynı şarkıyı dinlemek zorunda değildi ikisi de
  Müzik dinlemeyi sevsinler yeterdi...
  O sütlü, Su sütsüz içseydi ama karşılıklı oturup kahve içebilsinlerdi...
  Ne olursa olsundu da yeter ki o gün Su o uçak biletini almasaydı...
  İşte Sarp'ın aklından bunlar geçerken Su'yun düşünceleri de ona ortak olmuştu..
  Sonra Su ,  Sarp'ın yanağına dokundu..
  'Sen o lezzetli yemeği yerken ortak olabilmeyi isterdim, eğer hala elimde olsaydı sevgilim...'
  Sonra Su döndü arkasını ve gitti...
  Sarp öylece kalakaldı...
  Sırtını dayayıp romanını okuduğu taşa şöyle bir göz attı.
  Romanında boş bulduğu bir sayfaya şu satırları yazdı...

        'Hala aklımda...
        Gidip geldim aslında.
        Sormalı mı sormamalı mı,
        Yanmalı mı , durulmalı mı artık sonunda...

        Tutmayayım artık ben, sen ateşe tut ellerini
        Çünkü o senin gibi..
        Seni böyle hissediyorum şimdi.
        Işıldıyor gibisin bir taraftan
        Ama bir taraftan da düşünceli..
        Ateşin havası farklıdır.
        Bazen de bencil ve kibirli...
        Gözlerine ulaşabilirim sanmıştım belki ama
        O da artık  sınırlı, mesafeli.

         Merak ediyorum.
         Hala da savaş veriyorum.
         Sormalı mı sormamalı mı diye asıl gerekeni.
         Aslında beni yakan şarkının sözleri.
         Dün nasılız derken
         Bugün nasıl dibe sürükledi bizi..
         Hele elime şu kalemi aldığımdan beri...
         Gerçekten zor...

         Bak getir ellerini,
         Kapa gözlerini,
         Kokla denizi
         Bunu bensiz de yapabilirsin.
         Ben sensiz de yapabilirim belki
         Boş ver beni.
         Ama dinle bir kere kendini
        Mesela kalbini, düşüncelerini kendi nefesini..
        Bilmem gerçi doğruyu söylerler mi...
        Sonra kaldır başını,
        Denize bak tekrar.
        Farklı görmeye çalış bir kere de martıları ve adaları.
        Sor..
        Bir bilene sor.
        Ya da bildiğini sanan
        Ama aslında bildiğiyle, hiç bir halta yardımcı olamayan birine sor.
        Çözüm bul kendine, gerçi bilemiyorum hala gerekli mi bu bize..

        Dünyamdan kime ne.
        Ben şimdi oturmuş sana hayattan, huzurdan, aşktan dem vuruyorum.
        Sen beni duyar anlarsın sanıyorum.
        Halbuki sana  ne....
        Uğraşmışım bunca zaman
        Sen gitmişsin nafile....
        Sahi nerelere kayboldun Su.
        Ben artık geldin zannederken,
        Ellerine tam dokunabilecekken,
        Gözlerimle bile sevip koklarken
        Bu sırtımı dayadığım taşın mantığı ne.
        Bu toprak ne Su,
        Bu çiçekler, çimenler...
        Mutlusun herhalde artık,
        Sadece bir hayalsin artık.
        Belki de biz gerek yokken çok uğraştık....'

  Satırın sonuna gelip, ellerinden yardım alarak ayağa kalktı Sarp.
  O an oracıkta bir karar verdi.
  Ya bundan sonra Su'yun mezarıyla, onun hayaliyle yaşayacaktı
  Ya da hayatına yepyeni bir başlangıç daha yapacaktı.
  Tek niyeti bu hayalden biraz uzaklaşmaktı.
  Ve bundan tam 10 yıl önce Su'yun yaptığı gibi derhal biletini aldı,
  Ve an azından içtikleri kahvenin hatrına bir 40 yıl bekleme kararı....
        


 




9 Eylül 2012 Pazar

Bakma Geriye...

        Geriye bakmaya, eski zamanlarına dönmeye çalışırsan tökezlersin..Evet çok tökezledim..Çünkü bana yürüyen merdivenlerin tersine gitmek istersem düşebileceğimi kimse söylemedi. Kendim öğrenmem gerekirdi haklısınız..Yani birileri söylese de yine denerdim, orası belli.Öğrendim.Artık daha farkındayım her şeyin. Buna da annem kadar sevindim :)Hatalarım dediğim..Hani nerede aralarından en çok sevdiğim..Sizin en çok sevdiğiniz hatanız oldu mu hiç? Benim oldu, o da EN'lerimin arasında yerini buldu...Tabi bu olalı çok oldu..Aslında bazı hatalarım hata denmeyi bile hak etmiyordu da , insanız işte.Değer bilmesini de bilirim, yerin dibine geçirmesini de.
        Geçmişe dönmeye çalışırsan kendi zamanını mahvedersin...Bırak geçmişten gelen sana yetişmeye çalışmayı denesin.Belli ki ya babanla konuşmak istemişsin , ya sevgiline sarılmayı unutmuş olabilirsin veya anneanneni son bir kez yanağından öpmeyi hayal etmişsin.Belki de arkadaşına daha kibar davranabilmeyi düşlemişsin..Geriye dönmek isteme sebebinin bir sürü çeşidi vardır ve elinden gelmeyeceğini bile bile yine de istersin.Bırak zamanı takip edebilen sana yetişsin ya da unut her şeyi gitsin.. Ya da unutma bir kenara koy öylece beklesin...Antalya'da bıraktığım kocaman bir koli var.Üniversite için  İstanbul'a taşınırken , yeni bir hayat ve hikaye kurmak için o kolinin içindekilere ihtiyacım olmadığını düşünmüştüm.Kısmen yanılmışım.Sevdiğim anıları nefret ettiklerim yüzünden tarihe gömmüş olmamın mantığını anlayamadım..Geriye bakmama gerek yoktu ama ara sıra çıkarıp iç çekmemin de bir yanlışı yoktu.Sonra bu gidişimde aldım bir iki defteri, fotoğrafı , el reklamlarını, tiyatro ve sinema biletlerini yanıma.Aynı filmi veya oyunu tabi ki bir daha aynı anılarla, duygularla kırıklıklarla veya mutluluklarla izleyemezdim ama sahneleri hatırlamamın bir mahsuru yoktu beni üzmüyorlarsa...Baktım, yüzümde gülümseme oluşturan her şeye açık olmam gerektiği üzerinde karar kıldım.Geçmişimi de geleceğimi de ben şekillendiriyorum ve hangi cümleyi söyleyeceğime de ben karar veriyorum.Aslında kader bizim takipçimizdir ve bazı şeyler elimizdedir. Hayat  kurallı bir cümledir..İnsanlar ögelerin yerlerini değiştirir, anlam üzerine anlamlar yükleyip, sıfatlar ekleyip hayatı  daha iyi veya daha kötü hale getirir.
      Geriye bakmaya, eski zamanlarına dönmeye çalışırsan tökezlersin.....Derin bir nefes al, vücuduna oksijen girsin...


         

7 Eylül 2012 Cuma

Hazırda Bekleriz Efendim...

     Bir yerlerde hazırda bekleyen bir yapım var...Bütün kılıçlarımı, kalemlerimi, duygularımı, düşüncelerimi kuşanmışım bekliyorum...Birileri fark etsin, birileri hissetsin, birileri anlasın, birileri artık değer bilsin, birileri beni görebilsin, rüzgarlar esebilsin, yüzüme güneş vurabilsin, rüyam devam edebilsin, sözcükler yarım kalacağına şarkıya dönüşebilsin diye...Ben yarışamam... Ben o sadece egosunu tatmine etmeye çalışan, göstermelik mutluluk yaşayan, yürüyeceği yollar garanti olsun diye etrafındakileri satan, arkadaşlarından canı isteyince vazgeçen, bir şeyleri düzeltmek için herhangi bir çaba bile harcamayan , kendi dünyalarında büyük ama aslında zerre kadar değeri olmayan grubuna girenlerle uğraşamam...Ne bunu yapacak zamanım, sarf edecek enerjim, boşa harcayacak lafım, ne de onlar kadar hinliğe çalışacak kapasitem var. Şeffafım görebildiğiniz kadar.
     Bir yerlerde mutlu olmak için bekleyen bir yapım var, ama bazen de tamamen aksi şekilde hayat beni yakalar...Bütün pozitif enerjimle açarken bir telefonu, somurtarak kapatmak nasıldır çok iyi bilirim.Müzik dinlerken başka hayallere daldığım sırada otobüsün ani fren yapışını da...Nefismiş gibi görünen bir yemek için heyecanlanırken tadının acı olduğunu fark ettiğimdeki hayal kırıklığımı da ben anlarım anca.
      Zamanı durdurmaya çalışmıştım.....Akrebe çok yüklenmedim ama yelkovanı ellerimle bayağı bir uğraştım geriye itmek için. Nafile... Nuh diyor peygamber demiyor, saat olmuş 9 diyor inmem 8 e diyor.Kararlı bir yapısı var zamanın.Takdir ettim doğrusu..Kurallarımı baştan koyarım, bir gram da değiştirmem diyor.. Ben onun gibi olamadım, belki de  o yüzden canım yanıyor.
    Bütün özverimi bir anda sergileyebilmek için hazırda bekliyorum resmen.Hak ediyormuş gibi her benim yanımda olduğunu iddia eden.Yalnızlıktan korkuyorum bazen, bazen de yalnız olayım başka şey istemem...Hakikaten ya yalnız mı olayım? Öyle mi dersin? Ya sen kadim dostum?Anca o mu paklar seni diyorsun? Belki bir bakıma haklısın.Ama yeri gelir , günü gelir, bu söylediklerin için pişman olursun..İnancımı yitirdim belki biraz ama en azından hayatımın bir köşesi dolsun.
     Bazı söylediklerim boş geliyor, bazı dostlarıma göre bu dediklerim fazla,durumların  bu kadar üzerine düşmemem gerekiyor.Neyse siz yine de bir adım uzakta durun..Doğru doğru şimdi patlarım filan..  Yara almayın...Ben de istemem, üzülmenize dayanamam. Keşke sizleri anlayabilecek kadar iyi olsaydı kafam..

                                                                                                   Yağmur ŞİMŞEK

4 Eylül 2012 Salı

Geçenlerde...






   Nereye giderseniz gidin bunu fark edersiniz. Dünya üzerinde büyük bir tüketim çılgınlığı var. Sonu gelmez. Gelirse yaşam kalmaz...Üretimden çok tüketime odaklı bir yapımız var. En azından benim  dünyamdan gördüğüm kadar. Doğal da böyle olması.İnsan hep olsun ister dahası. Ama üretime gelince hareket etmez parmakları, düşünceleri, kalbi...Nereden baksanız ilişkilerde de var bu. Duygu tüketimi.Sanıyoruz ki elimizdeki duyguyu harcayınca üretecek birileri bulunur. Sanıyoruz ki doğru yolu budur ve sevgi bitmez tükenmez bir sudur. Hata. Yanlış. İnanılmaz bir yok oluş bu.Arkanıza bir dönüp bakın.Hangi harcadığınız sevgi size geri döndü eskisi gibi, heyecanlı halde yani.Zor. İlişki durumları gariptir.Farkındaysanız aşk demiyorum çünkü aşk iki taraflı bir durum olmaya da bilir.Ama ulaşılan bir ilişkiyi sürdürebiliyor olmak, bir yandan elinizde onu tutarken bir yandan üzerine aynı kişi için duygularınızı sergiliyor olmak kolay değildir.Sevgilinizle elli kez sinemaya gitmişseniz elli birincide de aynı heyecanı duymak, akşam olsa da onu görsem diye belki de bininci kez düşünmek , hatta bunları saymadan yapabilmek kolay değildir.'İyi geceler' mesajlarından tutun da 'Görüşürüz.' diyebilmek, yani gerçekten görüşeceğinizi bile bile hala onun yüzüne içtenlikle gülebilmek de duygu ister.Özveri.Sevgi.Yani çıktığınız adalar yolculuğunda ikili bisikleti kullanabilmek gibi bir şey bu .Elbet sarf edilen efor birebir aynı olamayacak ama birisi yorulunca diğeriyle yer değiştirilecek.
   Geçenlerde kalbim acıyor sandım, durdum, bir nefes aldım, sanırım saklayabilirim dedim ve yoluma devam ettim ben.Evet ettim çünkü yolun sonuna olmasa da daha yenileriyle karşılaşacağını bildiğim bir yol ayrımına geldim.Doğrusunu söylemek gerekirse, kendimle de yüzleşmedim değil.. Bir arkadaşla yaptığımız bir sohbet sırasında yalnızlık hakkında düşünceler türettik türettik durduk ama en sonunda geldiğimiz nokta da yine sade ,kısa öz ve doğru bir cevap bulduk.Hepimiz yalnızız.Bir dakika bile boş kalmasak, uyurken başkalarıyla uyusak, gezerken dört beş kişi olsak hatta içerken bile kalabalık bir ortam oluştursak da yine de yalnız yapıyoruz tüm bunları. Çünkü daha bilemiyoruz hayatı, bir dakika sonra nelerin olacağını, bize kimlerin iyilik yapıp kimlerin sırtımızdan vuracağını.
   Geçenlerde yalnız kaldığımı fark ettim yine, yeniden. Keşke bana değen yalnızlık karşımdakilere de değecekmiş kadar etkileyebilseydi ruhum onları dedim.('Onlar' derken elbette var bir kaç insan çevremde, sizin de vardı çevrenizde, hatta onlar dediklerimin çevrelerinde.Uzatmayalım,tümüne birden onlar diyelim işte.)
   Geçenlerde kendimi çoktan unuttuğumu sandım..Panikledim...Başkalarının aynada gördüğüm kızı bana anlatmasına gerek yoktu .Endişelendim.Artık ne dinlerim başka bir ağzı, ne inanırım başka bir düşünceye, ne de kendimi bırakırım.Unuttum nasıl biriyim ama yine tanırım, başarırım.
   Geçenlerde bir çok şeyi yapmak ve söylemek için geç kaldığımı düşündüm.Hani bazı şarkılar vardır siz hiç duymamışsınızdır ama bazıları o şarkıları yıllardır dinliyordur.Geç kaldığınızı sanırsınız ya radyoyu açmak için.Yapmayın, öyle sanmayın, bu haksızlık olurdu o şarkılara inanın.Belki yaşınız kadar geç kaldınız yapmayı düşündüğünüz, hayal ettiğiniz, konuşmak veya susmak istediğiniz şeyler için ama bir o kadar zamanınız daha olduğunu hatırlayın. Mesela saat öğlen  12 de uyandığınızda 'eyvah gene tüm günü yedim' diye hayıflanacağınıza geri kalan 12 saati verimli kullanın.
   Geçenlerde bir arkadaşım yazılarımı okuyup yorum yaptı. 'Yalnız fazla karanlık yazıların ya, gece gece sıkıntı yarattı.' Gayriihtiyari dedim ki 'İçimdeki sıkıntıları oraya döküyorum ki size neşeli yanım kalsın ' Hoşuna gitti cevabım ...Söylediklerimi biraz da olsa düşünüp beni anlamaya çalışan insanlara saygım sonsuz olduğundan , yani ben bir filozof olmadığımdan ve insanlardan eleştiri umduğumdan ,ben de burada paylaştım.
   İşte geçenlerde uyuyorum, bir rüya gördüm, o baloncu amcadan tüm balonları aldığım.Böyle 15-20 tane balonu elimde tutunca hooopp bir anda havalara uçtuğum, bulutlara dokunduğum, sonra dünyaya bir de başka türlü baktığım bir rüya...Savaşlar, ölümler , aşklar, entrikalar, hain planlar, mutlu gülen suratlar, mutsuz olan insanlar, okumaya çalışan çocuklar , kandırılan toplumlar ve daha bir çok şey görüp tanık oldum...Doğrusu tahminlerim vardı bu konu hakkında ama  aynı dakikada birileri yaşamını yitirirken birilerinin anlamsız hesaplaşmalar için birbirine girdiğini görünce , ben de bir garip oldum, fazlasıyla soğudum...

                                                                                                          Yağmur ŞİMŞEK