2 Kasım 2012 Cuma

Ah Kavanoz Dipli Dünya ...

     Kavanozun içindeki bir turşu kavanozu nasıl tanımlar; Der ki 'Bu benim dünyam, kaderim yani. Çıtır çıtır yenip gidecekken , benden daha farklı bir şey yapmaya, hayatta kalma süremi uzatmaya, kendimi sorgulamama sebep olup beynimi mahvetmeye karar verdiler'.
'Burası çok havasız' der. 'Yani ne iğdüğü belirsiz bir denizin içerisindeyim ve üstünü kapatmışlar.Ne içindekiler dışarıdaki dünyayı tanıyor, ne dışarıdakiler içeridekinin tadından başka şeye değer veriyor.İnsanoğlu bu işte, işine geldi mi beklemesini ve bekletmesini senden benden, yani domatesten salatalıktan daha iyi biliyor.Öyle ya turşu hemen yenilmez öyle, önce beklenir, aynı şarabın yıllar sonra kendini değerli sanan dudaklar tarafından içildiği gibi, tadına vararak tüketilir.'

     Şimdi  yazar  (yok efendim ne haddime  daha yazar olabilmemiz için kırk fırın ekmek yememiz lazım hani lafın gelişi) burada neyi vurgulamak istiyor?<hooooooppppp kameralar bir anda Pikatorya'ya dönüyor>
     "Benim adım Pikatorya(yani yukarıda yazar diye nitelendirdiğimiz başkaları tarafından da zaman zaman garipsenen  şahsiyet).Neyi anlattım acaba?
       Ne yalan söyleyeyim hiç bir düşüncemden tam olarak emin olamadığım gibi bunda da bir takım şüphelerim yok değil ama anlatacağım.Ya da  ip uçları sunacağım diyelim.
       Ben bir kavanozun içindeymişim. Kapağımı kapatmışlar.Zıplamışım zıplamışım.Sonra kafamı çarptığım yeri kendime zirve belirleyip daha ilerisine gidemeyeceğime kendimi inandırmışım.Ne dış dünyayı çok duymuşum, ne onlar tarafından anlaşılmışım.Sonra kapağımı açmışlar.Öyle bir nefes almışım ki bir ömre bedel.İçimde biriktirdiğim her şeyi yavaş yavaş söylemeye başlamışım.Sonra yine zıplamışım.Kapak açık olduğu halde önceki seviyelerimden daha yukarıya zıplayamamışım.Vardı ya lisede mutasyon konuları filan.İşte aynen onu yaşamışım.Öyle bir inandırılmışım ki bilinçaltım tarafından daha iyisi olamayacağına, bir süre durumu kabullenip yaşamışım.Sonra aradan zaman geçmiş.Ben elimdekilerin bana az geldiğini dahasını yaşamam gerektiğini, benim kurduğum hayalleri başkalarının değil benim gerçekleştirmem gerektiğini fark etmişim.Önce oturup ağlamışım.Başımı ellerimin arasına alıp ne yapacağım ben şimdi diye aldığım o nefesi hıçkırarak vermeye, geri kalanını da bünyemde biriktirmeye devam etmeye başlamışım.Çünkü ben kibarım ya, hani kimseye 'hayır' diyemem ,üzülmesinler isterim ya, o nefesi hiç istemediğim, üzüldüğüm, kırıldığım, sinir olduğum şeyleri insanlara söylemek için kullanmamışım.E görüyorum ki yazık olmuş. Ben ne kadar insanlara hoşuma gitmeyen hareketlerini başka yollarla, onlara zarar vermeden anlatmaya çalışsam da , başarılı olamamışım...Onların senelerdir ailelerinden almadıkları davranışları ben tek bir kibar hareketimle belki bu ince detaydan anlar sanıp kendimi kandırmışım.Şimdi kavanozdaki turşuyla ne alakası var Pikatorya diyebilirsiniz.Hep saptırıyorum konuyu işte. Demek ki o geri kalan nefesi bir anda harcamaya gerek duymuşum.
       Neyse bakalım.Ben yine hayallerimi kurmaya devam edeyim, ama daha az paylaşayım her şeyimi diyorum.Hani mutlu olduğum anların heyecanını bile paylaşacaksam bunu ciddi anlamda paylaşabilecek insanlara anlatayım, garip bir durum yaşadıysam, çok aşırı garip olmadıkça anlatmayayım ki her anlattığım garip durumla aynı muameleyi görmesin o durum.Ya da ne bileyim , bir şey oldu ve ben üzüldüm mü?Bir ben üzüleyim.Çünkü anlattıktan 5 dakika sonra konuyu, yani tüm konuya olan ilgiyi  kendine çevirebilecek potansiyellerle özelinizin bu kısmını paylaşmanıza hiç gerek yoktur. Yani Pikatorya artık sussun biraz.Yazacaksa yazsın da , yeri gelince sussun.Bazen fazla söz konuşulunca basit durur.Kavanozun dibini göreceğine dışını görsün biraz Pikatorya bir zıplasın, iki zıplasın ve kapağını aşsın.Taksın çantasını koluna , haydi kendi yoluna, yepyeni bir dünya kursun.Amaaaannn boşver Pikatorya , ver kavanozlarını onlara, isteyen istediğinin turşusunu kursun!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder