10 Mart 2013 Pazar

Mark&Nicole- 2

         Merhaba Mark.Bu mektubu sana yazmalıydım çünkü senin kılıcın hiç bir şeyi halledemedi, benim kalemim bir şeyleri çözer belki.
         Ya sonsuza kadar sessiz kalsaydık.Hiç Düşündün mü?Sonsuza kadar varla yok arası, siyah beyaz arası, net flu, dur koş arası, sıcak soğuk karması, saçma sapan komplo teorileri  saçması ve en önemlisi kararsızlık ızdırabı içinde olduğumuzu düşün.Düşün ki sen beni yıllarca aramamışsın o son konuşmadan sonra ve ben de her gün bir sonraki günün konuşmasını hazırlamışım beynimde(Çünkü konuşursam ve doğaçlama olursa bu, biliyormuşum bir kaç şeyi söylemeyi unutacağımı)  şuursuzca ve sen susmuşsun yine umarsızca.
Ne olurdu? Ben senin yaşadığını bilirdim, sen benim yaşadığımı bilirdin peki ya dahası?Mutlu olur muyduk bu kadarıyla veya tatmin eder miydi bu kadarcık gerçek bizi?
       Bak Mark biz hiç bir zaman  mükemmeliz demedik ki!Sadece daha iyi olabilirdik. Ben daha iyi olabilirdim ve bunun için uğraş veriyordum.Sen daha iyi olabilirdin ve ben bunun için sana bütün enerjimi gönderdim.Kapıyı açmazsan göremezsin ki Mark.Kapıyı açıp misafir etmezsen hiç bir iyiliği göremezsin, farkına varamazsın durumunun ne derecede olduğunun.Her şey yoluna giriyormuş gibi yapıyorsun.Hakkında olan biten her şeyi biliyormuş ve artık kaldırımlı ve daha güvenli bir  yolda daha emin adımlarla yürüyormuşsun  gibi...Yanlışsın Mark ve işte tam da bu yüzden yanmışsın..Çözülemeyen bir  sır olmak istermişcesine her seferinde bir başka bağını çözdürdün bana, ama o çözdüğüm her bağın bir gün gelecek beni nefessiz bırakabileceğinden bahsetmedin.Sevgiyi bir boşluk doldurma sanatı aracı sandın belki , ondandır  benim boşluklarımı doldurmak için senin yardımına ihtiyacım olabileceğini hiç düşünmedin.Kendin tamamlandıkça benim sabit kalışımın bile farkında değildin.Halbuki öyle görünmüyordun hiç Mark.Mutluydun yanımdayken, ama her zamanki gibi sessizdin tabi.Bana kalırsa sen kendi yaralarının farkında bile değildin, acıyordu için, bir şeyler var sandın , onunla uğraşıyordun belki, ondandır ses bile etmedin.Ama ben yoruldum...Asırlardır ortada bir <fasulye> var sanki ve biz  onu nasıl yesek daha lezzetli olur diye düşünürken her seferinde fazla pişirip çöpe atıyor gibiyiz.Tuzunu beğenmiyoruz , yeniden yapalım diyoruz, rengini beğenmiyoruz, üç-beş gün veriyoruz düzelmesine, <fasulye> hakkında planlar yapıp duruyoruz nafile, hiç birini uygulayamıyoruz.Gerçi bir keresinde uyguladık, beğenmedik ama en azından bir planı uygulamış olmanın verdiği mutlulukla gülmüşüzdür ya da ben gülümsemişimdir.Sen var olan dipsiz  ve karanlık kuyunun farkındaydın.İçine bir taş attın, dinledin, ve yoluna devam ettin. O kuyunun etrafında dolanıp durdun, ne su çektin o kuyudan sen, ne de onsuz oldun.

"Örtülmüş acıyı çıplak olarak görebilme cesaretini kazanmak da zaman alır.Kimileri, çok kimse belki, kendi karanlık yüzeylerine sırt çevirirler hayatları boyunca.Kimileri, çok azı, böyle bir alanın varlığından haberdardır;tedirgin adımlarla yoklarlar bu yüzeyi" (Türker  Armaner, Taş Hücre)

    Söylesene Mark ne zaman aynada gördüğün kişiye gerçekten kim olduğunu sordun?Saat 21:00 'da başka, 11:00 'da bambaşka bir adam olmayı nasıl başardın , nasıl direndin buna, nasıl girebildin bu karmaşaya?
Belki de çok oldun diyorsun bana. Ben çok oldum, sadece sana ...Hayallerim fazlaydı belki bu fasulye yemeğini pişirmek için.Daha farklı yemekler yapılabilirdi bu hayallerle;yok, Fasulye Yemeğini küçümsediğimden değil... Adı Fasulye Yemeği olarak kalırdı belki ama lezzetli bir et yemeğinin yanında servis edilirdi.Daha akılda kalıcı olurdu ve daha lezzetli.Demek ki bu kadarını düşünmek bile fazla geldi. Fasulye yetmedi belki lakin  çabalamak da gelmedi içinden daha mükemmel sofralar için.

    Kahve içmenin bin bir çeşit halini yaşadık seninle belki.Daha ne kadar farklı konular konuşulabilirdi o kahveyi yudumlarken bilemiyorum ya da ne kadar sessiz kalınabilirdi. Severdim, seninle sessiz kalmayı ama gördüğün gibi bu seferki sessizlik beni mutlu etmedi.Mutsuz da etmedi. Sadece bir filikamı daha kaybettim, gemim bir gün batarsa diye endişelendiğimden yardımcı olacağını düşünmüştüm.Aslında doğal olarak sen de kaybettin ama ben senin bir rotan olduğundan bile şüpheliyim.
 
   Ben şimdi gözlerimi kapattım , o bahçedeyim, oturuyorum...
Hatta inanmayacaksın ama gülümseyerek bakıyorum olanlara.Yanımda oturmuyorsun.Yok merak etme sorgulamıyorum artık.Sadece lafta mutluluklara, lafta bahanelere, lafta sevgilere karşıyım.Sadece hani aynı başlık altında olduğunu düşündüğümüz makinalar vardır ama sistemleri farklı çalışır.Ben o aynı çalışan sistemdeyiz, suyu olmayan gezegende susuzluk hissetmeyen bir tek biziz sanmıştım.Ah o sanrılar.İnsanlığı bu sanrılar mahvetti Mark. Sen sen ol hiç bir şeyi gereğinden fazla sanma.Ya da hiç kimsenin senin yardımına ihtiyacı olduğunu düşünüp kendine de değer vermen gerektiğini unutma, üzülüyorsun sonunda.
    Son olarak , seni bilmem ama ben sessizliğimi bozdum.Bir kez daha kadınların sürekli düşünüp duran, çok konuşan olma gerçeğini kanıtlayacak olmuş olsam da , sessiz olup <fasulye> bozan olmaktan daha iyi bir durum bu <çok konuşan> düzeltiyorum <çok yazan> olmak, göstermiş bulundum.

 
 Sana kızgın da değilim, kırgın da değilim Mark.Artık biliyorum, neden uyuşmadı bunca süreç ve kalp...Neden çözülemedi bunca gösterilen özene ve şefkate rağmen bu çözülemeyesice durum.Peki ben neden şu an tatlı tatlı konuşamıyorum.Bu una ekleyecek şekerim kalmadı.Ben ki sabretmeyi sevmez insandım, ne düşünceler eskidi sayende ve sonunda ben de bıraktım .Bizi sevmediğim için değil artık yapabileceğim bir şey kalmadığından gidiyorum.Evet gidiyorum ve kesin ben arkama dönüp bakarım.Sen bakma arkamdan ki yine yanlış yola sapmayayım.

                                                                                                        Sevgiyle kal,
                                                                                                            Nicole.
                                                                                                         7 Mart 2010


                                                                                                                     

     'O bahçe' -Sakıp Sabancı Müzesi 2012



                                                                                                                                               
                                                                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder