30 Nisan 2013 Salı

Biz Severiz Kırmızı...


Öyle ya kadınız ve kırmızıyla sağlamdır bağımız. Aslında ne yapılırsa yapılsın kabullenilmiş gerçeklerden pek de öteye gidilebilinecek kadar az da değildir kırmızı sancımız.Daha 17 yaşında babasının izniyle everilen kızın beline dolanan kuşağından tutun da, 14-15 yaşında yakalanılan adet sancılarına, bunu söylerken utandırılan kızartılan yanaklardan tutun da, atılan tokatlardan kızaran yanaklara kadar.Töre cinayetlerini unutmamak gerek, hepsi borçlu en az bu diyardan göçene ,döktükleri kan  kadar. Yeri gelir şarap gibi kadın oluruz, yeri gelir üzerimizdeki kırmızı elbiseyle çok güzel dururuz.Yeri gelir saçlarımız rüzgar kokar, yeri gelir, ellerde güller kokar.Yemeğin salçalısı, kadının kalçalısına denk düşerseniz tabi sizin de şans kapınızı çalar.
Aşk olur kırmızı, kadınız aşık oluruz...Güneşin doğuşudur bazen kırmızı , severiz tabi kadınız.
Şöyle bir bakıyorum da bu uzun sürece, hayat trafiğine çıkmaya hak kazandığından beri kırmızı ışığı yeşilinden çok yanar kadının trajik bir şekilde.
Çekemeyenlere inat iddia demektir kırmızı, kadın var çekingen, kadın var iddialı...
Peki neden 'alev'lendim ben .('Alev' de kırmızı bir kadın ismidir, seksapeliteyi çağrıştırır , yasaklansın!')
Neden? Kırmızı ruj yasaklanacakmış, çünkü içinde kırmızı bir ruh barındırıyormuş ....
Neden?Ruj dişlere değdiği zaman kötü görüntü oluşturuyormuş.Mantıklı  zannedilip öne sürülen  düşünceye, tabiri caizse bahaneye  zerre kadar inanmadığımdan, bu ilginç tutum  şaşırtmadı beni ama tabi gerçeğin dışına da atmadı.
Ne mi olur yasaklansa? Çok fazla eksikliği hissedilmez, sen kaç kere gördün kırmızı ruj süren hostes, ya da şöyle sorayım sen kaç kere tahrik oldun görünce kırmızı ruj süren hostes? Kaç kere dikkatini çekti de o kırmızı, saldırıya geçtin, aldın yanına kızı? İçinden olur mu öyle şey canım diyorsun, e tabi olur mu öyle şey canım, köpek misin sen,ya da boğa mısın  en basitinden?
Ayıp!insan hısmına böyle hakaret eder mi? Yazık!

Sonra ne mi olmuş? Bilmem...Ama ben yine de her ihtimale karşı evde neyim var neyim yoksa kırmızı olan topladım,malum kafaları karıştırıp dikkatleri çekebilir, e tabi erkek milleti bu belli mi olur, kadın milleti de gariptir bazen, Allah bilir o da kırmızılarımdan huylanıverir.


Önce rujumu sürdüm güzelce.Bir adet KIRMIZI rujumuz var. Sürmeyiveririm bundan sonra, zaten özel günlerde sürüyorum ben ruj muj , boş versene senin beynin kokuşmuş...
Sonra not defterimi buldum kabı KIRMIZI ve yanında da KIRMIZI kalemi.Dedim ki bundan sonra hatırlamayayım geçmişi, zaten şu geldiğimiz durumu gördükçe hatırlamak daha da üzüyor beni.Aptal olayım, elim kalem tutmasın, cahil olayım kimsenin umurunda olmasın...


 Ojelerimi çıkardım meydana.Altı üstü iki tane KIRMIZI oje.Estetik kazandırmak amaçlı sürülür ara sıra tırnaklara; ama benim estetiğim onun dürtüsü olacaksa senin gözünde, varsın oje de olmasın, ne gerek var bunu da yasakla...
 Veeeee KIRMIZI vazom.Şimdiye kadar sadece teyzemin halime acıyıp da çiçeklerle doldurduğu bu vazo kırılsın yerle bir olsun.Neme lazım boş duruyor diye onun bunun aklına girip bana çiçek miçek yollanmasın.


Çiçekler dalında güzel dedik ama sen ona da bir bahane bulursun.
 Tabi bak KIRMIZI fularımla KIRMIZI hırkam ve KIRMIZI bluzumu da getirdim ama bence KIRMIZIyla mı daha çekici olurum ONLARSIZ mı önce bir  muhakeme yapmalısın...
KIRMIZI kupam da dikkatini çekmiştir.Çok da zararlı durmuyor zaar. Biliyor musun bir bundan vazgeçmek bana koyar.Kahve içmeliyim ki beni ayık tutsun, yoksa bu gidişle diğerleriyle bir olup, kaşla göz arası beni uyutursun:!





28 Nisan 2013 Pazar

'....Uçmak isteyen, düşmeyi reddeder mi, rüzgardan vazgeçer mi?...'

Hiç dikkat ettiniz mi?
İçinde bulunduğumuz, başrolü olduğumuz durumlar gitgide farklılaşmakta...Kimim, neyim, neden buradayım diye sorduğumuz zamanlar geride kalmış anladık.Ne kadar çok şey öğrenmişsek öğrenelim yine de toyuz, safız, zayıfız ve çokça zaman gülsek de ağlayınca çok anlamlı  ağlıyoruz artık.Önceden biri bize ip verse halata dönüştürecek gücümüz varken, şimdi kürdan batsa kanadı zannediyoruz elimizi.Halbuki uçmak isteyen, düşmeyi reddeder mi, rüzgardan vazgeçer mi ,  korkar mı sanki.Aslında durumu açıklamak zor değil; Bir yaşam sipariş ettik belki, istenilen şekilde lezzetli değildi.Bir aşk yaşamak istedik belki,sizdeki duygularla, duyguların sahibi bir araya gelemedi.Zor değil açıklaması...Yeni bir insan olacaktınız tabi ama , bunun için bulduğunuz bahaneler size bile anlamlı gelmedi.
Hikayeler duyuyoruz, hoşumuza giderse  değiştirip değiştirip anlatıyoruz birilerine.Başımıza gelirse de o  rahat rahat  anlattığımız hikayeleri yaşamaktan  kaçıyoruz.Bazen de çok biliyoruz.Doğrusunu, yanlışını, olurunu, imkansızını;ne beyni rahat bırakıyoruz ne de kalbi.Kabullenemiyoruz sonra bu açmazı.
Farklı bir alem bu, açıklaması zor...
Yaşamak isteyip de bir türlü içinde olamadığımız zamanlar bizi yoruyor.
Hiç bir zaman geri dönemeyeceğiniz bir yola girdiğinizi düşünün.Düşünün ki bir siz varsınız ve kimsenin ağzına dolanmasını istemediğiniz gülüşleriniz, uzaktan sevişleriniz,rüyalarınızda görüp, uyanır uyanmaz vazgeçtiğiniz dünleriniz....Hayatınıza dahi dahil edemediğiniz,çünkü ismini bile bilmeden şuursuzca sevdiğiniz insanı düşünün...Hayatınıza dahil ettiğiniz ve neredeyse her özelliğini bildiğiniz insanın da bir yabancıya dönüştüğünü....Gittiğinizi, bittiğinizi hatta yok olup tüm bu kendi dünyanızda yaşadığınız hikayeye son verdiğinizi düşünün.İçtiğinizi, sustuğunuzu, ve gözleriniz bulanıkken aslında sorunun kendinizde değil dünyanın anteninde  olduğunu, kulağınıza cızırtılardan başka bir şey gelmediğini düşünün.O gün bir 'patlama anı' yaşadığınızı ve 'anı patlan'ın siz olduğunu, o 'an'ı da kimsenin unutmayacağını düşünün.Etrafınızda kimse kalmasa bile o kimselerle hala selamlaştığınızı düşünün.Türk kahvesi söylediğinizi, ısrarla orta şekerli dediğiniz halde acı kahveyi size getirdiklerini, falınızın çıkıp gerçek olması için o kahveyi içmek zorunda olduğunuzu düşünün. Tabi inanmıyorsanız fala orası başka, bunu da bir düşünün.Nefes alma eyleminin, bir insanla mecburiyetten konuşma eylemi gibi bir şeye dönüştüğünü ve bu yüzden, vücudunuza gerekli olan oksijeni bir türlü tam olarak nüfus ettiremeyeceğinizi, için için kirlilik duygusu yaşayacağınızı düşünün.Elinizin yanmasına bazen kaynar suyun değil, elinizi tutanların sebebiyet verbileceğini de düşünün.Aslında tabi bir çok şeyi düşünmekte fayda var ama  böyle bir oyunun ve garip bir alemin içindeyken, kurtlar sofrasında yem olabilecek, harikalar diyarında sek sek oynayabilecek bir pozisyondayken, en doğru yola nerden ulaşabilirsiniz bence oturun önce bir  bunu düşünün.Size verilen hiç bir sözün tutulmadığından yakınırken , sizin tutmadığınız sözleri düşünün.Ben çünkü bunun gibi durumlarla karşılaştım daha önce ve yine aklıma geldi dün.Sahi söylesenize, yeteri kadar farkında mıyız görüntünün? Başkalarının hayatına üç beş kelime daha eklemeye devam ederken, sizce bulunabilir mi bir çözüm?

Değişik şekillerde yorumlamak insana farklı hissettirir dünyayı, ille de değiştirmek zorunda değiliz o ayrı ;)
https://www.youtube.com/watch?v=PN9n1bAahg4

21 Nisan 2013 Pazar

Gece- Gündüz

Gece olsun gündüz de gelir ardından.
Bahaneler sussun,
Olacaksa bir şey, olması gerektiği gibi olsun.
Olması gerekirken olmuyorsa ,zaten  kurusun
Renksiz olsun bir süre 
Sonra yine kırmızı, sarı, mor bulsun beni de.
Ama önce bir beyaz olsun ....
Sıradan da olabilir.
Sus olsun bir süre insanlar
Başım ağrıdı...
Gözüme görünmesin iyi-kötü hatıralar...
Bakasım yok,
Konuşasım olmadığı gibi...
Aslında susasım da yok,
Bakasım olmadığı gibi...
Bir şekilde dışa vurdum kendimi
Çemberin dışına çıkmak istediğimdendir belki.
İçi beni bir türlü mutlu etmedi
Dışı eder mi muamma tabi ki...
Kabuğumu yırtıp çıkalı çok oldu,
Çevreleyenden vazgeçemiyorum asıl ben.
Değerlerimden, yargılarımdan, suslarımdan, puslarımdan
Şarkılarımdan, sanrılarımdan vazgeçemiyorum...
Ellerimle itip uzaklaştıramıyorum kötü olanı etrafımdan,
Veyahut çeksem de getiremiyorum güzel olanı bazen,
belki de doğru hareketleri yapmadığımdan ya da benim olanı bir yabancıymış gibi seyretmemden.
Zamanla ilgili sıkıntılarım var
Bunu ona söyledim evet
Sert bir tavır takınmadı
Ama yine istenilen alınmadı.
Zaman diyorum zamaaaannn
Geri alınmadı, allah için ileri de sarılmadı..
Ne diyorduk, gece olsun ,renksiz olsun, hatta beyaz olsun...
Yok karıştırdım , renksiz olması gereken gece değildi ki doğru.
Ama ya olsaydı...
Ya gece renksiz olsaydı.
Şeffaf olsaydı..
Aslında dur bir dakika.
Zaten bulutları kırmızı çizen kızın aklından geçenlerdi  bunlar.
Hatta denizi turuncuya boyayan oğlanın da
Düşünüyorum da tek istediğim buydu galiba.
Bana sunulan renksiz olsun
Çizgi kalemi ve renkli boyalar da bir kenarda dursun.
İstediğim 'zaman ' gelsin,
Vişneli soda içerken ben hayallerimi kurmaya devam edeyim.
Ama önce gece olabilir sakıncası yok.
Dedim ya gündüz de gelir ardından,
Yaşadım bunu çok...










17 Nisan 2013 Çarşamba

Mavi ile Mor / Bülent Ortaçgil- Denize Doğru (http://www.youtube.com/watch?v=mLDrFmtKp3Y)

Arka fonda bu çalsın mı?Çalsın!! http://www.youtube.com/watch?v=mLDrFmtKp3Y

Mavi  şaşkın şaşkın baktı arkadaşına;
-Senin burada ne işin var ?
Hani vazgeçmiştin.Hani boğulmayacağın, kafan rahatça yaşayabileceğin bir diyara gidecektin?
  (Aslında biraz da sevinmişti içten içe, çünkü arkadaşı gittiğinden beri yalnız kalmıştı. )
Mor bir süre sessiz kaldı.
Mor aslında çok konuşkandı.
Mavi şaşkın tavrını devam ettirmişti onun bu düşünceli tavrını görünce.
  ( Ne diyeceğini çok merak ediyordu fakat aslında içten içe, keşke burada kalacağını söylese diyordu).
Mor, bir damlacık akan göz yaşını sildi.
Aslında yüzünde hafif bir tebessüm vardı ve bu akan yaş mutsuzluktan değil, bunca kalp ve beyin yorgunluğundan kaynaklanıyordu.
Hali yoktu ama bir yandan da yepyeni bir kabukla ortaya çıkmıştı sanki.
Mor sessizce ama kendine güveni tam bir şekilde konuşmaya başladı;
-Bak Mavi, özür dilerim senin de kafanı yorduğum, gözlerini bulanıklaştırdığım , kalbini kırdığım, kırılmadıysa     da en azından o maviden uzaklaştığım için.
Çaresizce boğulacağımı sanmıştım,
Ta ki denizin suyu çekilene kadar....
Hayatta kaldığım için mutlu olurum sanmıştım
Fakat susuz bir hayat neye yarar?
İşte sonra karar vermem gerektiğini anladım, koskoca bu denizde boğulmamak için çabalamak mı yoksa hayatta kalabilmek için sırf susuz, tatsız, tuzsuz bir hayat yaşamak mı?
Ben ilkini tercih ettim ve geldim, etmeseydim çoktan kuruyup gitmiştim.
Şimdi yeniden buradayım, bir farkımız yok sen veya ben....
Onlar veya biz...
Deniz veya okyanus....
Boş versene 'diyar' dediğim yer sanki kırılmayan bir buz,
Emek sarf etmeden suda kaldığımız yer,sadece suyu çekilmiş bir havuz.




 Yağmur Şimşek

7 Nisan 2013 Pazar

Dinlemek İsteseydin Anlatırdım;Sen Bilmiyorsun Ama Neler Neler Oldu Hayatımda.

İçimde biriktirdiklerimi nasıl anlatsam bilemedim.
Karşılıklı konuşmaz o , ben de dinlemeyene anlatanlardan değilim.
Hem dinlese ne olurdu ki...
'Bak ben kocaman oldum.
Bak bunları yaptım, başardım, farkında mısın?' mı diyeceğim?
O nereden anlayacak bunların önemini
Ben nereden fark ettireceğim bu derece varlığımı.
Yok olsaymışım o zaman
Ya da o gitseymiş uzaklara.
Hangimiz haklıyız ya da haksızız.
Bunu dememi bekliyor.
Bir haklı ve haksız bulmamı istiyor.
Ama yapamam ki, bulamam.
Dünya işine göre haklı, işine göre haksız olanlarla yürüyor.
Ya onlardan soyutlarım kendimi yok olurum
Ya onlar gibi davranır asimile olurum.
Hiçbirinin oyununa katılamam
O da bilir bunu.
Bilir de ses etmez.
Zaten hiç ses etmedi.
Düşüncelerini paylaşmak ona göre değil.
Ama iş suçlamaya geldi mi,
Evrendeki herşeyi bir araya getirip anlatmayı bilir.
'Bak ben şu zamanlarda çok ağladım,
Bak şuraya gitmiştim ve çok mutlu olmuştum, bak bu fotoğrafta ne kadar da güzel gülmüşüm' mü diyeceğim?
O nereden anlayacak hissettiklerimi
Hem ben ne cesaretle çıkıp bunları ona söyleyeceğim ki.
Nasıl anlatsam bilemedim.
Sanki yüzyıllardır konuşmayan birine
Derdimi anlatmaya çalışır gibiyim
Sanki sadece nefes alıp vermeyi becerebilen birine
Nefesimin kesildiği dakikalardan bahseder gibiyim
Kime anlatıyorum ki...
Durmayı tercih eden, koşanın halinden ne anlayacak sanki.