28 Nisan 2013 Pazar

'....Uçmak isteyen, düşmeyi reddeder mi, rüzgardan vazgeçer mi?...'

Hiç dikkat ettiniz mi?
İçinde bulunduğumuz, başrolü olduğumuz durumlar gitgide farklılaşmakta...Kimim, neyim, neden buradayım diye sorduğumuz zamanlar geride kalmış anladık.Ne kadar çok şey öğrenmişsek öğrenelim yine de toyuz, safız, zayıfız ve çokça zaman gülsek de ağlayınca çok anlamlı  ağlıyoruz artık.Önceden biri bize ip verse halata dönüştürecek gücümüz varken, şimdi kürdan batsa kanadı zannediyoruz elimizi.Halbuki uçmak isteyen, düşmeyi reddeder mi, rüzgardan vazgeçer mi ,  korkar mı sanki.Aslında durumu açıklamak zor değil; Bir yaşam sipariş ettik belki, istenilen şekilde lezzetli değildi.Bir aşk yaşamak istedik belki,sizdeki duygularla, duyguların sahibi bir araya gelemedi.Zor değil açıklaması...Yeni bir insan olacaktınız tabi ama , bunun için bulduğunuz bahaneler size bile anlamlı gelmedi.
Hikayeler duyuyoruz, hoşumuza giderse  değiştirip değiştirip anlatıyoruz birilerine.Başımıza gelirse de o  rahat rahat  anlattığımız hikayeleri yaşamaktan  kaçıyoruz.Bazen de çok biliyoruz.Doğrusunu, yanlışını, olurunu, imkansızını;ne beyni rahat bırakıyoruz ne de kalbi.Kabullenemiyoruz sonra bu açmazı.
Farklı bir alem bu, açıklaması zor...
Yaşamak isteyip de bir türlü içinde olamadığımız zamanlar bizi yoruyor.
Hiç bir zaman geri dönemeyeceğiniz bir yola girdiğinizi düşünün.Düşünün ki bir siz varsınız ve kimsenin ağzına dolanmasını istemediğiniz gülüşleriniz, uzaktan sevişleriniz,rüyalarınızda görüp, uyanır uyanmaz vazgeçtiğiniz dünleriniz....Hayatınıza dahi dahil edemediğiniz,çünkü ismini bile bilmeden şuursuzca sevdiğiniz insanı düşünün...Hayatınıza dahil ettiğiniz ve neredeyse her özelliğini bildiğiniz insanın da bir yabancıya dönüştüğünü....Gittiğinizi, bittiğinizi hatta yok olup tüm bu kendi dünyanızda yaşadığınız hikayeye son verdiğinizi düşünün.İçtiğinizi, sustuğunuzu, ve gözleriniz bulanıkken aslında sorunun kendinizde değil dünyanın anteninde  olduğunu, kulağınıza cızırtılardan başka bir şey gelmediğini düşünün.O gün bir 'patlama anı' yaşadığınızı ve 'anı patlan'ın siz olduğunu, o 'an'ı da kimsenin unutmayacağını düşünün.Etrafınızda kimse kalmasa bile o kimselerle hala selamlaştığınızı düşünün.Türk kahvesi söylediğinizi, ısrarla orta şekerli dediğiniz halde acı kahveyi size getirdiklerini, falınızın çıkıp gerçek olması için o kahveyi içmek zorunda olduğunuzu düşünün. Tabi inanmıyorsanız fala orası başka, bunu da bir düşünün.Nefes alma eyleminin, bir insanla mecburiyetten konuşma eylemi gibi bir şeye dönüştüğünü ve bu yüzden, vücudunuza gerekli olan oksijeni bir türlü tam olarak nüfus ettiremeyeceğinizi, için için kirlilik duygusu yaşayacağınızı düşünün.Elinizin yanmasına bazen kaynar suyun değil, elinizi tutanların sebebiyet verbileceğini de düşünün.Aslında tabi bir çok şeyi düşünmekte fayda var ama  böyle bir oyunun ve garip bir alemin içindeyken, kurtlar sofrasında yem olabilecek, harikalar diyarında sek sek oynayabilecek bir pozisyondayken, en doğru yola nerden ulaşabilirsiniz bence oturun önce bir  bunu düşünün.Size verilen hiç bir sözün tutulmadığından yakınırken , sizin tutmadığınız sözleri düşünün.Ben çünkü bunun gibi durumlarla karşılaştım daha önce ve yine aklıma geldi dün.Sahi söylesenize, yeteri kadar farkında mıyız görüntünün? Başkalarının hayatına üç beş kelime daha eklemeye devam ederken, sizce bulunabilir mi bir çözüm?

Değişik şekillerde yorumlamak insana farklı hissettirir dünyayı, ille de değiştirmek zorunda değiliz o ayrı ;)
https://www.youtube.com/watch?v=PN9n1bAahg4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder