23 Haziran 2014 Pazartesi

Keyifli akşamlar/sabahlar, Sorgusuz- Sual(siz) dinleyicileri;)

Keyifli akşamlar/sabahlar (hayır belki de işe gittiğiniz için erken yatıp bu muhteşem blog yazısını kaçırmışsınızdır, sabah fark etmişsinizdir ve okumak istemişsinizdir, olamaz mı, olabilir, işte o yüzden "sabahlar" kelimesini de ekledim ki kendinizi konu dışında hissetmeyin:)) Sorgusuz- Sual(siz) dinleyicileri,
Bildiğiniz üzere, Radyo Özü'deki yayınlarıma dünyamın bir kaç parçaya bölünmesiyle biraz ara vermiştim.(Bunlar temel olarak 3'e ayrılıyor; Staj, üniversitenin sınavları, özel hayat <bu da kendi arasında 4'e ayrılıyor; aile, dostluklar, arkadaşlıklar ve aşk.>) Ardından yakın bir zamanda Instagram üzerinden paylaştığım bir video aracılığıyla da radyomuzdaki teknik aksaklıklar hakkında kesin bir ilerleme olmasa bile sizlerle bir şekilde paylaşımda bulunabileceğimi beyan etmiştim.
Her neyse, uzun lafın kısası (ki bu benim blog sayfamda hiç olmayacak biliyorsunuz, hadi yine bir umut:)) önümüzdeki iki üç ay hakkında bazı fikirlerim olsa da kesinleşmeden paylaşmak istemediğim gibi sizlerle ayrı düşmek de istemedim. Çünkü paylaşmayı seven bir insanım (yalnızlığımı pek olmasa da;)
Şarkıları, duyguları, düşünceleri paylaşmak bana hep büyük bir mutluluk ve yaşama sevinci veriyor. Çünkü her defasında yeni bir şey öğreniyorsunuz paylaştığınız kişiden; paylaşan kişi siz olsanız bile!

Benim bir sürü hikayem var, dolayısıyla şarkıların da bende bir sürü hikayesi var...
Dinlediğim an, içinde bulunduğum durum, hissettiğim duygular sayesinde binlerce farklı hikaye.

Mesela şu şarkıyı dinlerken Çeşme'ye gidiyorduk ve inanılmaz bir şekilde yağmur yağıyordu.
"Şu Şarkı"/ Jane Birkin-Living in Limbo ;
 http://www.youtube.com/watch?v=tIFtUOzw6GM saat 3 mü 4 mü neydi ve ben biraz uyuyup uyanmıştım arabada. Belirsizlikler içinde yaşayan, yanına ne aldığını veya aldıklarını nerede bırakacağını bilemeyen, son durağın neresi olacağını göremeyen insanların şarkısı.

Mesela bir gün bir şeyler oldu ve ben sırılsıklam ıslandım.
Arkadaşımın beni bıraktığı yerden metrobüs durağına yürüdüğüm an hızlanan yağmur, benim elimde olmadan kendimi koruma çabalarımı, üzerimdeki trençkotumu, kot pantolonumu, beyaz bluzumu, kolyemi, çantamı, çantamın içindeki bir adet Arzum Uzun kitabını, akbilimi, saçlarımı, yüzümü, sivilcelerimi kapatmak için sürdüğüm fondotenimi acımadan ıslattı, aslında yıkadı. Yetmiyormuş gibi o günün garipliğinin farkında olmadan giydiğim babetlerimi sanki denize, deniz ayakkabısıyla girip çıkmışımcasına suyun içine soktu çıkardı. Sonra ne mi oldu? Metrobüse bindim. Nedense herkes kuru, bir ben o sıralarda yakalandığım için bu dengesiz yağmura, sırılsıklam. Şıp şıp su akıyordu durduğum yerden. Hani şu "from where I stand" fotoğrafları var ya sosyal medyada paylaşılan, ben öyle bir şey paylaşsaydım o anda, kendinizi tatlı su akıntısında bulurdunuz herhalde. Neyse ki yol çok uzun değildi. Altunizade durağında inip, artık ıslandığıma göre çok da acele etmeden yürümeye başladım. Yağmur hala yağıyordu ve en irite olduğum cümleleri duydum yine; "Yağmura şemsiye, yağmura şemsiye..." Yok ya? Hem vücudumun her zerresine kadar ıslanmıştım, hem de 5 lira verip kıytırık bir şemsiye alacaktım öyle mi? 'Yemezler' dercesine bir bakış attım amcaya ve Altunizade metrobüsün o uzun parkurunu tamamladıktan sonra artık 10 dklık yol için minibüse binmeye hazırdım. Minibüs şoförü beni taaa ileriden görüp halime acıyıp bekledi. Bindiğim an herkes benden kuruydu ve adam yine halime acıyıp "Kaloriferi açayım mı?" dedi. Yok, dedim ineceğim şimdi.. İndim...
Apartmanın önünde şıkır şıkır giyinmiş, elit bir kadın taksi bekliyordu ve tabi ki elinde şemsiyesi vardı. Beni görmemekte ısrar edip her adımımda arkaya bir adım daha atıp benim apartman girişine giden yolumu kapayınca, "Afedersiniz ama isterseniz geçeyim yoksa size sürtünüp geçmek durumunda kalacağım ve bu sizin için kötü olabilir, malum." dedim üzerimi göstererek. Kadın güldü "Ay pardon görmemişim." Neyse evime girdim. Bütün kıyafetlerimi çıkardım ve yakın arkadaşlarımdan birine "Acaba duş almadan sadece kurulansam ertesi gün hasta olur muyum?" diye sordum, "Yok bence olmazsın." dedi ve kız dayanışmasını bir kez daha yaşayıp rahat mı rahat koltuklarıma oturdum. Kahvemi koydum, battaniyemi çektim ve müzik açtım. İlk çıkan şarkı da buydu;
"Bu şarkı"/Norah Jones-Young Blood; 
http://www.youtube.com/watch?v=3WVH8kxF7cI



Bugünlük paylaşımımızın sonuna geldik sevgili Sorgusuz-Sual(siz) dinleyicileri.
Umarım size güzel zaman geçirtebilmişimdir ve umarım paylaştığım bu iki şarkıyı seversiniz, hatta sizin de birbirinden güzel anılarınız olur ve benimle paylaşırsınız:)
Mail adresim: ygmrsmsk@gmail.com

Paylaşımlarınızı bekliyor olacağım.
İyi geceler/günler;)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder