29 Kasım 2012 Perşembe

ZİNCİR(SİZ)!

   


   Susmayın, susayın;En azından onun çaresi var;)
  ÇÜNKÜ;


   İçinizde kalırsa, ömrü billah çıkmaz o düşünceler.Çünkü yarattığımız duvarlarımızdan çok, kırmaya çalıştığımız zincirlerimiz vardır.Duvarlar aşılır.Bir sandalye koyup, veyahut bir merdiven dayayıp çıkarsınız, bir büyük makine getirir yıkarsınız.Ama sizi saran zincirlerden öyle kolay kaçamazsınız.Bu yaşınıza gelene kadar , her yaşadığınız olayın, her düşlediğiniz hayalin, dışarıdaki görüşlerin, 3.tekil ve daha nicelerinin tutsağı olmuşsunuzdur kabul etmeseniz de.Bu bir hata değildir, doğanın kanunu gibi düşünün işte.Siz ne kadar savaşınızı verseniz, içinizi açsanız, doğruyu düşünseniz de o zincirleri kırmak bazen yürekten çok yardım ister.Tabi konu yardıma kadar gelince, gurur yapmayın yeter.
   İçinizde kalmasın düşünceler.Yeni yeni ortaya çıkan garipsenecek hisler, gözyaşları, sivri diller....Çünkü korku doğurur gitgide açığa çıkmayı bekleyen bir takım durumlar.Pek yardımcı değildir bu zamanlarda, kapıların ardına gizlenmeler, içten içe hislenmeler,birilerinden iğrenmeler, 'dağ dağa küsmüş, dağın haberi yok' gibisinden gücenmeler ve daha niceleri.Aslında tüm  olup biteni üç maddeye indirebiliriz;
-Hatalıysa arayın o kamyoncuyu
-Yetenekliyse yolunu açın
-Başardıysa tebrik edin, 
 ama bunları gözle görülür,kulakla duyulur, veya yürekle hissedilir şekilde yapın.Yoksa kendi bencilliğinizde iki ileri bir geri devam etmeye razı olmuşsunuzdur.Olayları kafanızda büyütmeyin.Öyle her şeyi paketleyip etiketini yapıştırıp kargoya vermeyin.İçeriğini iyice inceleyin.Hiç bir durum çözümsüz değildir  bu evrende, olmuyorsa muhtemelen  o paketi gönderme zamanı gelmemiştir.Üzülmeyin illa ki günü gelir , çünkü imkansızlıklar insanoğlunu yaratıcı çözümlere yönlendirir...



17 Kasım 2012 Cumartesi

ÜFLEYİN GİTSİN!

ÜFLEDİM GİTTİ!

Aslında olmaz da , ama hani bir ihtimal olur da ne düşündüğümü merak ederseniz diye anlatacağım aklımdan geçenleri, birazcık hissettiklerimi, çokça üzüldüklerimi , hani benim gözümden dünyayı ,sizi...Belki  bazı söylediklerim  hakkınızdadır, belki bazı eleştirilerim biber tadındadır.Sizi balona bindirtip tüm şehri dolaştıracak tatlı mı tatlı sözlerim de var ama zamanla bunlar hep. Hani olur da kale alınırsam bilin ki kimse annesinin karnından mükemmel doğmamıştır.Lakin bakınız mutsuzuz.Konuştuğum   üç kişiden iki kişi mutsuzuz. Ben o üç kişilerle konuştukça ve o iki kişinin biri hep ben olunca sonra dönüp bir de bu durumu kendi iç kişime sorunca bu durumların düzeleceğinden ben bin kat daha  umutsuzum.Sonra ufak bir gözlem yaptım.Ufacık.Yani okuduğum üniversiteyle, yaşadığım çevreyi kapsayan bir gözlem alanı. Öğrendim ki kendimizi dünyanın merkezi sansak da o devir geçti kapandı bitti.Başkasının yaptıklarına saygı duyulmayan, insanların kendisini güncellemediği, geçmişe takılıp kalıp, geleceği düşünmekten yorgun düşüp, ufacık bir olayı takıntı haline getirip, bol bol  zaman katili olup, sonucunda verimli olamayıp, mantık dışı, seviyesizlik içi , öğrenme arzusundan uzak, ama dedikoduda bilirkişi, öksürürken boğulsa bile suyunu içmeye üşendiği bir dünyada düşünsel olarak bir hayat yok.Tavuk gibi yaşayıp tavuk gibi ölmek açıklaması bile iyimser kalırdı bu duruma.Ateş olsak  cirmimiz  kadar yer yakabileceğimiz bir durumdayken bütün cümleleri kendimize yönlendirmenin sebebi çok ama sağlıklı bir açıklaması yok.   
          Neden mutsuzuz, ya da mutsuzlar,bazıları neden çizginin öbür tarafındalar? 
     
    -Dersleri/işleri dışında zamanlarını harcadıkları bir meşgaleleri yok.Hobi(hobby) sadece bir saç jölesi veya şampuan markası değildir.Sürekli uğraştığınız veya çalıştığınız sorumluluklarınızın dışına çıkıp bazen kafanızı boşaltmanız gerekir.Kafanızı boşaltmak uyumak veya biriyle yemeğe çıkmak da değildir.Beyniniz sıkılmış olabilir.Ona uğraşacağı başka şeyler verdiğiniz zaman , gün gelir sizi anlayabilir.Bu bir koleksiyon , bir müzik aleti, bir kurs, bir gazete müdavimliği , bir şarkı, bir kitap, şiir, spor, yemek yapımı vs olabilir.   
        - Bir diğer sebep de aynı insanlar.Kendinize bir insan belirleyip onunlar aklınızdan geçen, hayal ettiğiniz ve planladığınızı her şeyi yapmaya çalışmayın. Bırakın yedi günün 24 saatinin  bazılarını ayrı geçirin hatta bazen hepsini, hatta bazen üç katını filan. Çünkü bu hep böyledir. Karşınızdaki insanla oturduğunuzda aynı konuları konuşmaya başlamış, güldüğünüz olaylara artık gülmemeye başlamışsanız o arkadaşlığın  son kullanma tarihi geçmiş demektir.Bir kısmımızın sürekli  görüştüğü üç beş kişiden başka arkadaşı yok.Çünkü olsun istememişler, çünkü o üç beş kişi onlara yetmiş, ama kaçırdıkları bir nokta var ki sadece üç beş kişi herkese yetmek zorunda değilmiş.İstedikleri kadar atıp tutsun, sözler versin insanlar, kimse kimsenin TEK arkadaşı olamaz ebediyete kadar.Bırakın bazılarıyla eğlenmek güzelse onu başka sebeplerden ötürü yargılamayın, eğlenin, gezin tozun ve gidip sırrınızı güvendiğiniz kişiye anlatın.Şimdi ben öyle herkese de hemen güvenmeyin diyeceğim de bin yıllık dostluklar beni yüksek mahkemede yargılayacaklar diye tırsıyorum:)   
    -Zamanım yok diye sızlanmayın.Çevremde bazıları var hiç oturmuyor, bazıları var çok oturmaktan bile sıkıldım diyor.Hangisi doğru bilinmez ama savunduğum bir şey var ki üşenmek insanı yaşlandırıyor.Aklınıza bir şey geldiyse, dışarı çıkıp bir sorunu halletmeniz gerektiyse, aradığınız peynir bu markette değil iki sokak ötekindeyse üşenmeyin. Enerjinizi toplayın ve işlerinizi halledin.   -Çok özel bir sebebiniz yoksa insanların geçmişini inceleyip araştırmayın.O an tanıdığınız kişiye odaklanın ve o günden sonrasına bakın. Bu sizi yorar. Ona da afakanlar basar.Kafanızı bu durumlarla meşgul edip beyninizi yormaya gerek olmadığı gibi, daha önemli konular üzerinde düşünebiliyor olmanız da açık ve net hani.Bir de dedikodu yapmayalım artık, en azından bende çok kötü durduğuna kanaat getirdim , ama inanın biriyle paylaşmasak çatlayacaktık.   
  -Bir de nefret etmeyelim bence bu insanı mutsuz yapıyor,konuşmamak, selamlaşmamak , huzursuzluk katsayımızı günden güne arttırıyor.Şöyle yukarıda yazdıklarıma bir baktım da maddelemişim bir de sanki 'ben psikoloğum', sanki 'ben kişisel gelişim tarzı yazarım' der gibi olmuş.Yok aslında öyle değil.O an zihnimde geçenleri bir düzene sokmak gerekti.Çünkü bütün bunlar geçen gün okulun kafesinde kahve içerken gözlerimin önünden geçen farklı modellerdi.Halim komik.Yarın sınav var, benim parmaklar yine tam  klavyeye gidip gelmelik, işte öyle dedik, kahveyi önümüze çektik, yazdık çizdik. Evet çizdik. 
    Dediğim gibi kafalar karışık, karmaşığız.Ama ben artık olumsuz düşünen tarafımı tınlamıyorum.Radyoyu açıp onun sesini duyup, ama bir taraftan kendi işini yapmaya devam etmek gibi bir şey bu.İç sesiniz konuşur bazen olumlu bazen olumsuzdur.İnsanlar konuşur ve cümleleri bazen güldürür sizi bazen yerden yere vurur.Güçlü olmak onları duyarken elinizdeki işleri bitirebilmenizdir.Hayatınıza odaklanabilmenizdir.Başımıza her şey gelebilir ve her türlü kuş konabilir.Hangisini gönderip , hangisini değerlendireceğimizi bilmek gerekir. Kalite önemlidir.Yaptığınız işten, konuştuğunuz insanlardan, girdiğiniz mekanlardan kendinize bir şey katmadığınızı , artık onlara ihtiyacınız olmadığını aynaya itiraf edebildiğiniz anda, ipin ucunu yeniden kavradınız demektir.
    Durum böyleyken fazla söze ve aslında daha 98374389203948 de birini bile işleyemediğimiz halde fazla maddeye gerek yok.Rüzgar esti, fırtına koptu, saçlarım birbirine girdi, dudağımın üstündeydi, çok rahatsız ediciydi, ben de üfledim gitti...
  

12 Kasım 2012 Pazartesi

Dünya Varmış!

Günlerdir numara elinde bekliyordur şimdi bazıları, arasam mı aramasam mı, veya o arar mı?Ya da yemekle yememek arasında kararsızdır bir kadın elindeki çikolatayı, spor yapsam olur mu , kalorisi azalır mı?Yani şu soğuk havada denize atlasam mı,şu köprüdeki trafik felç olmuşken arabadan çıkıp nefes alsam mı, gece vurmuş 12 yi ama şimdi altıma kotumu geçirip dışarı çıksam mı,eski sevgiliyi ansam mı, kaybettiklerimi bir kenara koyup her yaşadığım günü hatırlasam mı diye düşünenler vardır.Tereddüt odaklı hareket edenler ,hani şu sandalyeye oturduğunda yeri kapılacak korkusuyla cama bakamayıp,havai fişekleri göremeyenler.. Şarkıları canlı dinlemek için yüz liralar dökerken, kendi iç sesini dinlemek için bir saniyesini veremeyenler vardır.Bir de kendinin olduğu kadar başkalarının değerini bilenler azdır, tercih meselesi olayını saçmalayıp hayatını çoktan seçmeli yapanlar da.Böyle sayfalarca okuyup okuyup , hiç bir şey anlamayanlar,içmiş olmak için içenler,dans edeceğine sevişenler,konuşacağına küfredenler,çiçeği anca dalından koparınca koklayabilenler vardır.Ama öte taraftan birisi bana dedi ki,
Birinin hep seni aramasını beklersen ömrü billah aramazmış,o çikolata elinde daha fazla düşünürsen, yemesen de kilo yaparmış.Kışın denize girenlerin sayısıyla, yazın girenlerin sayısı önümüzdeki zamanlarda birbirine yaklaşacakmış.Bazen eski sevgilinin de anılmaya, eski günlerin de yeniden yaşanmaya  ihtiyacı varmış...
Bir şeyi ne kadar çok istersen o kadar sana yaklaşırmış.Haberin olsun yorganın yerini bazen para bile  tutamazmış.Daracık caddelerden yürüdüm bugün kendi kendime,kıpkırmızı halılar  sırf benim için açılmış.
Sonra o biri dedi ki bana yine, şu ilerilerde bir yerde bir sürü mekan varmış.Oralarda değer verenim varmış ama benim değer bildiğim yokmuş.En azından bu durum   dışarıya öyle yansımış,Verilen sözler, yaşanan aşklar için zamanında hesap ödenmiş ama yenilip yutulanlar unutulmuş.Kavgalar gürültüler kopmuş, tartışmalar, sürtüşmeler yaşanmış,rüyalar kabus olmuş, kelebekler bataklığa girip çıkmış ama yine de doğru yol bulunmuş.
İşte sonra  uyanmışım ben...
Gidip hemen buzdolabını açmışım
Dolap bildiğin tam takır kuru bakırmış
Ama Allahtan köşede su kalmış
Oh be dünya varmış!

4 Kasım 2012 Pazar

'Zaman zaman , zaman zaman, ıımmmm o zaman'(Arka fonda bir Fikret Kızılok eseri ve tabi ki klavyenin tuş sesleri)

Darılmaca gücenmece yok.
Zamanı yeterince düzgün  kullanamıyoruz,
Sonra da , 7/24 ün yetmediğini savunup, salına salına dolaşıyoruz.
Sevinmece üzülmece yok.
Öyle kuru kuru yaşayıp gidiyoruz.
Bir lira fazladan kazanacağız,
Bir puan fazladan not alacağız,
Bir işimizi daha hemencecik bitireceğiz derken
Rüzgarın getirdiği dünyayı kaçırıyoruz.
Çalan şarkının içindeki gizli özneyi,
Yağan yağmurun neye bereket verdiğini
Sessizliğin bile tatlı seslenişini anlayamıyoruz.
Kullandığımız kelimeleri doğru sanıp,
Ne kadar uzun konuştuk o kadar iyi deyip,
Yazıp, çizip, karalayıp, hiç bir şeyi düzeltmiyoruz.
 E tabi silemiyoruz da !
Malum hayat bir pilot kalem,
Çekiliyor aradan mürekkebi biten...
Ne diyorduk 8/25 olsa ne güzel olurdu.
Ya da zaman bir kere olsa da yetse...
Kursları filan da var ya hani,
'Zaman Yönetimi' daha karizmatik olsun o zaman 'Time Management'
Yani benim 21 senede yapamadığımı yapacaklar.
Yok dalga geçmiyorum, harbi varsa öyle yapacaklar
Başka çare yok benim de icabıma bakacaklar.
Belki bir gün 24 saati dolu dolu yaşayıp
Bir anını bile verimsiz harcamadığımızda
Bonus saat verirler belli mi olur?
Bir yolunu buluruz elbet,
Sen haline şükret.

2 Kasım 2012 Cuma

Ah Kavanoz Dipli Dünya ...

     Kavanozun içindeki bir turşu kavanozu nasıl tanımlar; Der ki 'Bu benim dünyam, kaderim yani. Çıtır çıtır yenip gidecekken , benden daha farklı bir şey yapmaya, hayatta kalma süremi uzatmaya, kendimi sorgulamama sebep olup beynimi mahvetmeye karar verdiler'.
'Burası çok havasız' der. 'Yani ne iğdüğü belirsiz bir denizin içerisindeyim ve üstünü kapatmışlar.Ne içindekiler dışarıdaki dünyayı tanıyor, ne dışarıdakiler içeridekinin tadından başka şeye değer veriyor.İnsanoğlu bu işte, işine geldi mi beklemesini ve bekletmesini senden benden, yani domatesten salatalıktan daha iyi biliyor.Öyle ya turşu hemen yenilmez öyle, önce beklenir, aynı şarabın yıllar sonra kendini değerli sanan dudaklar tarafından içildiği gibi, tadına vararak tüketilir.'

     Şimdi  yazar  (yok efendim ne haddime  daha yazar olabilmemiz için kırk fırın ekmek yememiz lazım hani lafın gelişi) burada neyi vurgulamak istiyor?<hooooooppppp kameralar bir anda Pikatorya'ya dönüyor>
     "Benim adım Pikatorya(yani yukarıda yazar diye nitelendirdiğimiz başkaları tarafından da zaman zaman garipsenen  şahsiyet).Neyi anlattım acaba?
       Ne yalan söyleyeyim hiç bir düşüncemden tam olarak emin olamadığım gibi bunda da bir takım şüphelerim yok değil ama anlatacağım.Ya da  ip uçları sunacağım diyelim.
       Ben bir kavanozun içindeymişim. Kapağımı kapatmışlar.Zıplamışım zıplamışım.Sonra kafamı çarptığım yeri kendime zirve belirleyip daha ilerisine gidemeyeceğime kendimi inandırmışım.Ne dış dünyayı çok duymuşum, ne onlar tarafından anlaşılmışım.Sonra kapağımı açmışlar.Öyle bir nefes almışım ki bir ömre bedel.İçimde biriktirdiğim her şeyi yavaş yavaş söylemeye başlamışım.Sonra yine zıplamışım.Kapak açık olduğu halde önceki seviyelerimden daha yukarıya zıplayamamışım.Vardı ya lisede mutasyon konuları filan.İşte aynen onu yaşamışım.Öyle bir inandırılmışım ki bilinçaltım tarafından daha iyisi olamayacağına, bir süre durumu kabullenip yaşamışım.Sonra aradan zaman geçmiş.Ben elimdekilerin bana az geldiğini dahasını yaşamam gerektiğini, benim kurduğum hayalleri başkalarının değil benim gerçekleştirmem gerektiğini fark etmişim.Önce oturup ağlamışım.Başımı ellerimin arasına alıp ne yapacağım ben şimdi diye aldığım o nefesi hıçkırarak vermeye, geri kalanını da bünyemde biriktirmeye devam etmeye başlamışım.Çünkü ben kibarım ya, hani kimseye 'hayır' diyemem ,üzülmesinler isterim ya, o nefesi hiç istemediğim, üzüldüğüm, kırıldığım, sinir olduğum şeyleri insanlara söylemek için kullanmamışım.E görüyorum ki yazık olmuş. Ben ne kadar insanlara hoşuma gitmeyen hareketlerini başka yollarla, onlara zarar vermeden anlatmaya çalışsam da , başarılı olamamışım...Onların senelerdir ailelerinden almadıkları davranışları ben tek bir kibar hareketimle belki bu ince detaydan anlar sanıp kendimi kandırmışım.Şimdi kavanozdaki turşuyla ne alakası var Pikatorya diyebilirsiniz.Hep saptırıyorum konuyu işte. Demek ki o geri kalan nefesi bir anda harcamaya gerek duymuşum.
       Neyse bakalım.Ben yine hayallerimi kurmaya devam edeyim, ama daha az paylaşayım her şeyimi diyorum.Hani mutlu olduğum anların heyecanını bile paylaşacaksam bunu ciddi anlamda paylaşabilecek insanlara anlatayım, garip bir durum yaşadıysam, çok aşırı garip olmadıkça anlatmayayım ki her anlattığım garip durumla aynı muameleyi görmesin o durum.Ya da ne bileyim , bir şey oldu ve ben üzüldüm mü?Bir ben üzüleyim.Çünkü anlattıktan 5 dakika sonra konuyu, yani tüm konuya olan ilgiyi  kendine çevirebilecek potansiyellerle özelinizin bu kısmını paylaşmanıza hiç gerek yoktur. Yani Pikatorya artık sussun biraz.Yazacaksa yazsın da , yeri gelince sussun.Bazen fazla söz konuşulunca basit durur.Kavanozun dibini göreceğine dışını görsün biraz Pikatorya bir zıplasın, iki zıplasın ve kapağını aşsın.Taksın çantasını koluna , haydi kendi yoluna, yepyeni bir dünya kursun.Amaaaannn boşver Pikatorya , ver kavanozlarını onlara, isteyen istediğinin turşusunu kursun!"