30 Ocak 2013 Çarşamba

Mark&Nicole -1


   

        ' Merhaba Mark.Bu mektubu sana yazmalıydım çünkü yazacak başka kimsem yok.Sessizliğin hiç bir şeyi halledemediği bu zamanda, benim yazmak için bile senden başka bulabildiğim biri yok. Kendini değersiz hisset diye söylemiyorum, ne kadar yalnız kaldığımıza dikkat çekiyorum. Biz, böyle bir kaç kişi, bir kaç grup aranır hallerdeyiz.Seçimlerimiz, ah şu seçimlerimiz.Dertliyiz, çok dertliyiz...
          Kalabalık bir salonda,  boş bir koltuk arar gibi huzur arıyoruz.Aşk arıyoruz, sevgi,merhamet, şefkat, sessizlik...Bazen oturduğumuz koltukta  rahat hissedemiyoruz kendimizi ve ara verilir verilmez birileri ayrılmışsa salondan, onun yerine geçiveriyoruz.Bahanemiz de çoğunlukla önümüzü görememek, sesleri duyamamak, boyun ağrılarımız vs oluyor.Biraz da orayı deneyelim diyoruz.Yer değiştirmesek de üstesinden gelebileceğimiz şeyler için ilginç bile olmayan bahaneler uyduruyoruz.
        Samanlıkta iğne arıyoruz sanki her şeyiyle dört dörtlük insanları hayatımıza sokmaya çalışırken.O iğnenin gün gelip de bizim parmağımıza da batacağını, söküklerimizi dikeceğine, tam tersine hayatımızda delikler açacağını aklımıza getirmiyoruz bile. Çünkü insanız biz.Aslında savunmasız, akıllı, duygusal , mantıklı bazen hayalperest,bazen katı ve en önemlisi de kırılgan bir yapı...Kim güçlü görünürse görünsün, temelinde insandır,hani bir gün gelir kırıla da bilir demir sandığımız kapı.
          Zaman hatalarımız var.İlla ki birimizden birimiz, yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış karakterler altında buluyor kendini.Birimizden birimiz, olmayacak duaya amin deyiveriyor gözünü bile kırpmadan.Hayaller kuruyor, gerçeklik payını koymadan..Bütünüyle, eksisiyle artısıyla, özündeki yapısıyla insanız işte, farklıyız ama aynı hayatta.
    "İnsanların yaptıklarıyla değil, giydikleriyle marka oldukları bir çağda;aşkların sahteliklerinden yakınmak yanlış olur"( Paulo Cohelho)
          Kalabalık bir dava  salonunda , bütün cümlelerimizle birini suçlar gibi aşkların gerçek olmayışından şikayet ediyoruz.Sanki hakim bey kalbimizi açıp içindekileri görebilirmiş, sözlerimizi duyup, o sözlerin içerisinden gözlerimize inebilirmiş gibi bir de durumumuzu ona bırakıyoruz.Anlattıkça içimizdeki zehir, öfke, yalnızlık, pişmanlık, mutsuzluk  azalır zannediyoruz, daha da anlatıyoruz, sonra da yaşadığımız şeyleri binlerce kez daha yaşıyoruz, başkalarının gözünde yaşatıyoruz ,böylece hafızalarımıza başarıyla kazımış oluyoruz.
         Biri bize olumsuz bir şey söyleyince sebebini soruyoruz da olumlu bir şey söyleyince nedense pek merak etmiyoruz.Çünkü biz insanların yargısıdır bu,olumlu bir şey söylediyseniz ispatlamanız gereksizdir.Ama olumsuzsa söylenen cümleler, işler genelde değişir.
         Bir düşün  Mark, hepimiz aslında bütün bu olup bitenlerin farkında olduğumuz halde susan insanlara dönüşmedik mi? Anlamaya çalıştığım şey, üç maymun oynamaya zamanımızın olmadığı halde , oyuncaklarını bir kenara itmeye çekinen, farkında insanlar neden var  çevremizde? Hatta dilim varmıyor da söylemeye, biz de onlardan biri olmuş olabilir miyiz Mark? Ben bu mektubu yazıyorsam sana ve  bütün bunları oturup karşılıklı konuşmuyorsak hala, bir şeyler ters gitmemiş mi sence de?Bilemiyorum Mark.Karışığım.O yelkovanla akrep birbirini kovalamaya devam ettikleri ve de bunu hızlı yaptıkları sürece ben bir şeylere yetişmeye çalışıyormuş gibi hissedeceğim kendimi, geçmişimi tamamlamak için de uğraşarak.İçinde bulunduğum toplumda güven hissedemediğim,düşüncelerimde özgür, hareketlerimde bağımlı olduğum müddetçe karışıklıktan da kurtaramayacağım kendimi.Kendisinin ne düşündüğünden ve hissettiğinden çok çevresindekinin neler söylediğini umursayan, aynaya baktığında kendisi için değil çevresindekiler için halli görünen, suçlu aradığında kendisini çevresinden dışarıda bırakıp, başarı tebrik edileceğinde her türlü ortamın içine giren biz  insanları, özünde aynı olduğumuz ama sonradan farklılaştırdığımız bu toplumumuzu anlayamadığım müddetçe ben karışık olacağım.Sen de onlardan birisin ve ben de !
Yaa Mark, gecenin bir yarısı , yazmalıyım yazmalıyım diye tutturduğum ve yine bir sonuca bağlayamadığım durum işte böyle.Elimden geldiğince yazmaya çalıştım kendi kendime konuştuklarımı, çünkü sözlerim uçtu yine....

                                                                                             Sevgiyle kal,
                                                                                              Nicole.
                                                                                            21 Ocak 2008'
                                                                                           


Bir şarkı; http://www.youtube.com/watch?v=fxZL0LIxK-Y



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder